Uzun zaman olmuştu küçük şehrime kaçmayalı.
O kendisine “büyükşehir” desin istediği kadar, benim hep küçük şehrim olarak kalacak.
Ve iyi ki öyle…
Sakin caddelerinde annemle yürümeyi, sabah ayazında koşmayı, Forum’una sırf kahve içmek için gitmeyi, doğalgaza geçilse bile hâlâ kömür kokan sokaklarına inen akşamı, turunç ağaçlarını, kirli sokak kedilerini, pidecilerini, Çarşamba pazarını, iyice şekerci dükkânına dönmüş Tuğba Kuruyemiş’ini, mandıralarında satılan “kese yoğurdu”nu, “karacotlu peynir”ini, daha lezzetlisini başka yerde bulamadığım tulum peynirini, annemin pazarcı teyzelerden özel siparişle aldığı köy yumurtalarını, envai çeşit otunu, onlarla yapılan ot kavurmalarını, çabuk biten gecelerini, erken başlayan günlerini, tadını çıkara çıkara akan zamanı, acele etmemeyi, bir yerlere yetişmemeyi, bol bol kitap okumayı, hiçbir şeye ihtiyaç duymamayı, annemi, İrem kuşumu ve en çok sevildiğimi bildiğim yerde olmayı ne çok özlemişim…
Anneme ilk siparişim yaprak sarma olmuştu. İçine üzüm, fıstık filan doldurulanlardan değil… Bol otlu, ekşimtırak, üzerine yoğurt dökülecek ve muhakkak ılık, hatta sıcak yenecek. Çünkü bu kızın damağının bildiği sarma o… Çünkü başka yerde yok. Çünkü en güzelini annesi yapıyor. Kendisi bile yapamıyor çünkü öyle yaprak da yok! Yapraklar hâlâ benim doğup büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği eski evimizdeki asmanın yaprakları… Ne zaman aklıma gelse, görüntüsü gözlerimin önünden gitmeden evvel boğazıma bir düğüm atan evin. Yolculuktan sonra annemin evine ulaşıp valizimi boşaltır boşaltmaz beni bekleyen yaprak sarma buydu işte.
Bu kez tarifini de aldım annemden, blog arşivinde olmadığını düşünerek. İşte Ege’de yapıldığı usulde, annemin zeytinyağlı yaprak sarmasının tarifi…
ANNEMİN YAPRAK SARMASI
Malzemeler:
– 500 gr salamura yaprak
– 2 su bardağı pirinç
– 4-5 dal taze soğan
– 1 adet kuru soğan
– Dilediğiniz kadar dereotu, maydanoz, taze nane (yoksa 1 çay kaşığı kuru nane)
– 1 çorba kaşığı dolusu biber & domates karışık salça
– 1/2 çay kaşığı karabiber
– 1 minik çay bardağı zeytinyağı
– 1 çay kaşığı tuz
Yapılışı:
- Yaprakları 1-2 sefer suyunu değiştirerek 10 dk kadar soğuk suda bekletin. Bunu yapmamızın nedeni salamura yaprakların çok tuzlu olması ve bu fazla tuzu atmak isteyişimiz.
- Bu esnada annem ocakta su kaynatıyor ve yaprakları bu kez -birkaç seferde- kaynar suya aktarıp, birkaç dakika da bu suda bekletip süzüyormuş. Nedeni, salamura yaprakların sert olma ihtimaline karşı yumuşatmak. (Ben bu aşamayı atladığım için ilk yaptığım sarma yenecek kıvamda olmamış, ama neyse ki kibar eşim sesini çıkarmadan yemişti:)
- Süzdüğünüz yaprakları bir kenara alın ve iç malzemeyi hazırlamaya başlayın: Pirinçleri yıkayıp bir kaba alın; içine ufak doğradığınız yeşillikleri, soğanları, salçayı, baharatları ve zeytinyağını ekleyip karıştırın.
- İç malzemeyi yapraklara doldurun. Tabii bunun yapılışını bildiğinizi farz ediyorum:) Siz hiç takılmayın o serçe parmak kalınlığında olmak zorunda diyenlere… Eski insanların başka işleri yokmuş bence. Siz vaktiniz, sabrınız, el beceriniz elverdiği kadar, nasıl yapabiliyorsanız öyle yapın.
- Sarmaları tencereye dizin, üzerini örtecek kadar kaynar su ekleyin. Kısık ateşte yarım saat kadar pişirin. Annem ocaktan almadan önce 1 tanesini çıkarıp kontrol ediyormuş, pirinç pişmiş mi diye… “Çiğden” yaptığımız için kontrol şart. Suyunu çekecek tabii.
İşte nefis yaprak sarmanız hazır… Üzerine süzme yoğurt dökülecek ya da tabağın kenarına konup, sarmalar çatala takılıp o yoğurda banılacak illa ki… Annem yoğurtsuz, limon sıkarak yemeyi de seviyor ama ben yoğurtçuyum. Tabii o güzel kese yoğurdundan eve de getirdim, mayamı tazeleyeyim diye. Unutmayayım da bir ara ev yoğurdumu nasıl yaptığımı da yazayım. Uzun süredir hazır yoğurt girmiyor evimize, eskiden nasıl yemişiz hayret ediyorum. Kese yoğurdu ile mayaladığım yoğurdum, tıpatıp kese yoğurdu tadında oluyor:)
İrem kuşu merak ediyor musunuz?
Kuzum kocaman oldu; 10 yaşında artık. Hatta bu yaz 11 olacak ve buna inanmak çok zor. Nasıl da geçti zaman.
Bebekliğinden beri onun bende, benim onda yerimiz özel. Yılda bir-iki kez görüşebilmemize rağmen üstelik. İlk yıllar, aramızdaki mesafeler onu benden uzak tutar mı acaba diye endişelenirdim ama hiç öyle olmadı. Bu kez gittiğimde tam bir kitap kurdu olmuş buldum onu. Öyle mutlu oldum ki. Çocukların tabletlerden, cep telefonlarından başını kaldırmadığı bir devirde miniğimin okumayı sevmesinden gurur duydum.
Runatolia’ya sadece birkaç hafta kalmışken, koşu antrenmanlarımı evde keyif yapmak için aksatamazdım tabii ki. Kızının her tür tuhaflığına kolayca alışan anneciğim bana her gün köy yumurtaları ile kahvaltılar hazırladı. Koşuya çıkarken yiyeyim diye tahin-pekmezimi, muzumu mutfak tezgahından; kuru üzümleri ceket cebimden eksik etmedi. Ben de evde geçirdiğim sekiz günün altısında koşuya çıktım. Sonrasında işe yetişme, hatta kahvaltı hazırlama telaşı bile olmayınca koşmak başka bir keyifmiş. Sabah ayazına rağmen!
Koşmanın en büyük lükslerinden biri de, istediğiniz kadar karbonhidrat yiyebiliyor olmanız:) İstediğiniz kadar derken tabii ki yakabileceğiniz ölçüden, yani size özel ölçüden bahsediyorum. Koştuğunuz mesafe arttıkça kaslarınızın ihtiyaç duyduğu miktar da artıyor. Şekerin depolanmasına bile fırsat kalmıyor; dolayısıyla tatlı bir şeyler yerken pek korkmuyorsunuz. En azından benim için durum böyle…
Dolayısıyla çok sevdiğim tahinli pideyi bu kez daha bir hevesle sipariş ettim. Hatta daha sebzeli pidemi yerken gözüm tahinlideydi diyebilirim. Bizim oraların pidecileri de, pideleri de ünlüdür. Gerçi ülkemizde pidesinin meşhur olmadığı bir yöremiz var mı bilmiyorum:) Ama Bozdoğan ve Yenipazar pide ustalarının eline kolay kolay su dökemez kimse. Ben merkezde yedim gerçi ama siz siz olun, Bozdoğan’ın birazcık yakınına düşerse yolunuz, mutlaka rotanızı oraya çevirin ve pidenizi Mikado’da yiyin.
Annemin mutfağında başka neler yaptık? Hepsini şimdi yazmayacağım. Ama yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz turunçlardan şahane bir reçel yaptığını söyleyebilirim. Hatta tarifi için de şuraya yönlendirebilirim sizi. Sokaklardaki turunç ağaçlarından toplandı bizim reçelin turunçları. Çünkü bizim oralarda bu son derece normal bir durum:) Evet, bildiğiniz sokaktaki turuncun meyvelerini babama toplatıp reçel yaptı annem.
Ah bir de otlardan neler yaptı neler… Gözlemeler, kavurmalar, kahvaltılık salatalar. Ama devamı sonraya kalsın. Annemin otlarla hazırladığı yemekler bana her defasında şunu düşündürtüyor:
Sahiden, otlar bu kadar lezzetli olabiliyorken, toprağın verdikleri bu denli muhteşemken… ben vejetaryen olmayıp ne yapsaydım? 🙂
18 yorumlar
Sibelll, yarın kek yapacaktım. Tarif defterimi karıştırırken senin kakaolu ıslak kekini gördüm, bizim evin bir numarası yani. Ah Sibel dedim içimden, neden bıraktın yazmayı.. sonra da bir gireyim bakayım bloguna, eski yazılarını okuyayım dedim, baktım tekrar başlamışsın… lütfen ara verme. İrem de ne kadar büyümüş, maşallah
Bugün 3buçuk senedir yazmayan başka bir blogun tekrar yazmaya başladığını gördüm ona sevinemede aklıma gelen belki sibelin kahvesi de geri dönmüştür oldu kendimi burda buldum :)) nasıl mutluyum anlatamam iyi ki döndünüz :)) yazının bonusu da irem kuşu görmek oldu küçücüktü eski yazılarda :))
Merhaba abla, belki yeri degil ama sekersiz recel tarifin varmi? Varsa paylasabilirmisin lutfen. Ben bu siralar recellere taktim kafayi lakin sekersiz yapilani tercih ediyorum. Kolay ve pratik tariflerin varsa cok memnun olurum 😊
Canım şu an yok ama olursa kesin paylaşırım 🙂 öpüyorum seni!
Sayfanızı çok beğeniyorum. Ben Aydın’da yaşayan 60 yaşında bir teyzenim. Aydın’a geldiğinde tanışmak isterim. Bu güzel paylaşımlara devam etmeni dilerim.
Çok teşekkür ederim, ellerinizden öperim. Çok selamlar, sevgiler…
Muhteşem muhteşem muhteşem.. Sibel geri döndüğünü upuzun yazılarını ve yeni şahane blog görünümünü yeni gördüm. Hayırlı olsun. Dünya telaşında bir yerlere birşeylere yetişmeye çalışırken takip edememişim ama güzel gönlün güzel ailenle dualarım hep seninle. Geç belki ama hoşgeldin.. Çok özlendin çoook.. Anneciğinin pamuk elleri dert görmesin… Çok selamlar olsun. Afiyet şeker olsun yedikleriniz. İrem e de kocaman Maşallah. Şimdi en sevdiğim şehrimde koşmak için gün sayıyorum…
Leyla, çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Sağol varol. Eski okur dostlarla karşılaştığımda ayrı bir seviniyorum. Hep gel 🙂
afiyet olsun.. yaprak sarmayı da nasıl severim!! 🙂
Beni hatırlamanıza çok sevindim. Size bir ay önce yayınlamamanızı rica ederek mail göndermiştim. İnşallah size ulaşmıştır. O kadar büyük bir keyifle yazınızı okudum ki, arada sayfaya girip tekrar okuyorum. Siz hep yazın, bizler keyifle okumaya devam edeceğiz. Nurten
Okurken neden ağlıyorum ki düşünmeden edemiyorum😀 ama o sıla özlemini,anne yemeği özlemini ,kardeş yeğen özlemini okadar iyi geçiriyorsun ki bize kendimizden birşey buluyoruz sevgiler💞
Sevgili Dilek ne güzel sözler bunlar, çok teşekkür ederim! Sevgilerimle…
Selam Sibel , Aydın’da olduğunu görmüştüm o sırada Nazilli’deydim” keşke tanışabilsek “ dedim ama pek bir çabuk geçti tatil.
Yazdıklarını okurken beni gören acıklı bir aşk hikayesi okuyorum sanacak. Gözlerimden yaşlar süzüle süzüle okudum sanırım bu özlemeye hiç alışamayacağız . Senin yazdıklarını okurken “aa sanki sen” diyorlar ya bu yazı tam benlik olmuş. Sıcak sarma, daha ilk pideleri yerken gözümün tahinlide oluşu ha bir de favori otlu börek.
Eline, yüreğine sağlık.
Sevgili adaşım çok teşekkür ederim içten sözlerine. Eminim bir gün tanışacağız. Özlemeye alışılmıyor evet… Döneli 5 gün oldu hala ruhum oralarda… Sevgilerimle.
Sibel Hanım, hoşgeldiniz. Çoook sevindim tekrar yazmanıza. Lütfen, ara vermeden Ege yazınızın devamı yazın.
Nurten hanımcım çok teşekkürler 💜 eski okur dostlarla buluşmak ne güzel…
O kadar güzel yazmışsın ki bayıldım. Doğal samimi her şey. İnsan memleketine gidince, kendini buluyor. Bu koca şehirde neden varım diyor. O küçücük dar sokakların küçükken aslında nasıl büyük olduğunu…😌💕🙏🏾 Olsun hatırlayacak bir çocukluğu ve dünü olduğunu bilince insan çok mutlu oluyor. İyi ki tekrar geldin Sibelin Kahvesi.💕
Canım, senin yorumun çok değerli benim için, teşekkür ederim 💜